Menu Logo
X kapat

1999 ve 2023 depremleri arasında sıkışan Türkiye

Güncel 2023-02-13 19:30:16

Her ikisi de çok canlar almış olsa da, 1999 Depremi ile 2023 arasında can alıcı farklar mevcut. Dilim döndüğünce kaleme almak o günleri yaşamış bir gazeteci olarak boynumun borcudur.

90’larda Türkiye ihracat hamlesini başlatmıştı, ekonomi denilince akla ihracat hamlesi geliyordu, her yer böyle inşaat değildi.

Ülke ihracat gelirlerini artırarak zenginleşmeye çalışıyordu. Kayda değer doğal kaynaklara sahip olmadığından bu yolu seçmişti.

İnşaat işleri o zaman da vardı elbette ama bugünle karşılaştırılamaz bile.

O sıralar en aktif haliyle ekonomi gazeteciliği yaptığım için yakından biliyorum.. Anadolu’da da İstanbul’da da kafayı zengin olmaya, sınıf atlamaya takanlar derhal ihracata yönelik üretim yapmanın yolunu ararlardı. Pek çoğu da bu yolda gayet başarılı oldu. Zaten ekonomi gazetecileri olarak, bizim işimiz büyük holdingleri saymazsak hep ihracatçılarla idi. Gerçek haber de daha çok bu kesimden çıkardı.

Birkaç büyük müteahhitlik firması vardı ki onları da genelde Ankara gazetecileri tanırdı. Ben bunlardan biriyle dahi bir gazeteci olarak görüştüğümü hatırlamıyorum. Basınla ilişkileri kopuktu. İstanbul’da konuşlanmamışlardı bile, düşünün farkı. Bugünle kıyaslayınca bambaşka bir tablo.

90’ların Türkiye fotoğraflarına bakınca, ister Yozgat olsun ister Bodrum, her şey net olarak görülmekte. Sanki iki farklı ülke gibi. Hele ki İstanbul..

Deprem gerçek bir gündem değildi. Binaların sağlamlığı pek sorgulanmazdı. Sanırım çok uzun yıllar büyük deprem yaşanmamış olmasının da payı vardır bunda. 6 civarı depremler olurdu, ancak yapılaşma bugüne göre çok seyrek olduğundan kayıplar sınırlı kalır, çabuk unutulurdu. Deprem için Japonya vs gibi ülkelerin başına gelen bize uzak bir felaket algısı yaygındı.

Ta ki 99’a kadar. Marmara Bölgesi, o dönem yapılaşmanın en yoğun olduğu bölgeydi. 7.4’lük Deprem burayı vurunca binaların kalitesizliği ortaya çıktı. Bu deprem mevcut sistemi de yıktı ve iktidarın değişmesinde derin rol oynadı.

Fırsatı gören yeni iktidar derhal kolları sıvadı. İhracat mihracat boş işlerdi, Türkiye’nin daha doğrusu iktidarın önünde inanılmaz bir fırsat penceresi açılmıştı. Depreme dayanıklı binalarla tüm ülkeyi donatarak muhteşem bir başarı öyküsü yaratmak mümkündü. En önemlisi çok kolaydı, rakip yoktu, kafayı fazla çalıştırmaya gerek yoktu, hele ki İstanbul gibi taşı toprağı altın olan yerlerde rant faktörü ile bir koyup, bir milyon geri almak mümkündü. Bundan iyisi Şam’da kayısı, ki oralara da göz dikildi.

Kentsel dönüşüm adı altında eşi benzeri görülmemiş bir rant ekonomisi yaratıldı ve bugünlere gelindi.

İstanbul kadar dert edilmese de aynı işler muhafazakarlığın baskın olduğu Anadolu kentlerinde de doludizgin devam etti. Tüm inşaat işleri iktidar yanlılarına verildi. Zenginleşmenin tek aracı olarak inşaat görülüyor ve yapay olarak oluşturulan bu ranttan saadet zincirinin dışında kalan bir kişinin dahi pay alması engelleniyordu.

21 yıl böyle geçti. Beşli çeteler büyük ihaleleri, minnoş çeteler Anadolu illerindeki işleri aldılar ve çok büyük servetler elde ettiler.

Bir Pazartesi günü sabaha karşı gelen 7.7 ile bu rant ekonomisi de yerle bir oldu. İktidarın fırsat penceresi, Türkiye’nin makus talihine evriliverdi bir gecede.

Enkaz altında sessizce son nefeslerini veren yüz binler, çılgın bir devrin en acı kurbanlarıdır artık.

Nazire Kalkan Gürsel