Herkesler anlatır kedisini, benim de eşi benzeri olmayan antilobum Griş’i anlatmam artık farz olmuştur. Kadife postunun renginden ötürü, sokaktan eve geldiği anda, o zaman dört yaşında olan oğlum Erdem koymuştu adını, Maviş deyişinden esinlenerek.
Griş, Gümüşsuyu’ndaki evimizin arka bahçesinde baktığınız onlarca kediden kuzguni siyah bir anne kedinin haziran ayında doğurduğu dört beş yavrudan biriydi. Hem uygun bir mevsimde geldikleri hem de bol mamayla beslendikleri için yaz boyunca güzelce geliştiler. Griş, kardeşlerinden çok farklı olduğunu daha iki aylık iken belli etmeye başladı. Şaşırtıcı bir dikkate ve gözlem gücüne sahipti bir kere.
İki aylık bir canlı, türü ne olura olsun, çevresini o denli doğru analiz etsin, attığı her adım belli bir amaca yönelik olsun, kim kimdir, necidir çoktan teşhis etmiş bulunsun, yaşantım boyunca Griş sayesinde tanık olduğum ilklerdi.
Dört katlı apartmanımızda annesi ve kardeşlerini besleyenin ikinci katta oturan aile olduğunu, apartman görevlisinin ikircikli hallerine pek de güvenmemek gerektiğini, birinci katta oturan Amerikalı aileden zarar gelmese de hayır da gelmeyeceğini, en üst katta oturan Alman ailenin ikinci kat tarafından kontrol altında tutulduğunu, tutulmasa her an azma potansiyeline sahip olduğunu filan Griş iki buçuk aylıkken çözmüştü.
Bahçede zaman geçirdiğinde gözlerini bizim balkondan ayırmazdı. Zaten benim dikkatimi de bu eşsiz dikkati sayesinde çekmişti.
Evin en küçük çocuğu sıfatıyla aileye katılınca da genişçe bir teras görevi gören balkon, on yıl boyunca onun çiçeklerle konuştuğu, kuşlarla atıştığı, güneşlendiği, en soğuk günlerde dahi nefes aldığı, ağabeyleri Badem ve Lokum ile paylaştığı en keyifli mekanı olacaktı.
Griş, kardeşlerini, bahçede kader birliği yaptığı diğer kedileri bir gün bile unutmadı ayrıca. Her gün balkon demirlerinin arasından küçük gri başını uzatarak düzenli olarak bahçeyi gözetler, onlarla karşılıklı miyavlaşır, sakat bir durum varsa miyavlamalarının volümünü kademeli yükselterek bizi mutlaka uyarırdı. Sorumluluk, vicdan, şuur ve bilinç abidesi gözümde.
Dört aylık vardı yoktu, Griş artık bizim gümüş renkli arabamızı tanıyor, motor sesinden ayırt edebiliyor, gece geç saatte bile gelsek, arka bahçeden kolaylıkla geçilen garajda eve dönüşümüzü bekliyordu. Sonrasında apartmanın demir kapısının camına küçük bedenini yapıştırarak acı acı miyavlamaya başladı. Artık “Alın beni evinize” demek oluyordu bu tabii ki.
Böyle birkaç ay daha geçti. Evde iki İran kedimiz daha vardı, biri şeker hastası olan. Açıkçası bu yavruya bahçede bakmaya devam ederiz, desem de içimde bir yerler itiraz etmeye başlamıştı. Yılbaşına bir hafta kala dondurucu bir Aralık gecesi, arabayı garaja sokarken bir de ne görelim? O zaman altı aylık olan Griş’e büyük beyaz erkek bir kedi tecavüze yelteniyor. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Arabadan nasıl indim bilmiyorum, büyük beyaz kediyi dellenerek kovaladım ve tabii kararımı saniyeler içinde verdim.
Koşarak eve çıktık, evde dandik bir kedi taşıma çantası vardı, kaptığımız gibi aşağı indik. Griş hiç tereddüt etmeden çantaya girdi ve giriş o giriş. Ertesi gün kırk yıllık veteriner hekimimiz geldi, bizimki sağlık kontrollerinden geçti, aşıları, kan tahlilleri yaplıldı ve üç dört gün sonra da ömürlük evine döndü. O günden beri de bizi zekası, duyarlılığı ve melek kalbiyle şaşırtmaya, dersler vermeye devam ediyor.