Şu yaz mevsimini hiç olmazsa tatsızlık olmadan atlatalım diyerekten siyasi mevzulara pek girmek istemiyorum ancak demesen de olmuyor bazı şeyleri. Eh ne de olsa bugün itibarıyla aylardan Eylül ve hafiften gerçeklere dönme zamanı geldi. Her zaman Şeytanın Gör Dediğini, görmek taraftarıyım, aksi takdirde güya eli kalem tutanların yüzyıldır yaptığı ve halkımızın da ne hikmetse okumaktan bıkmadığı havanda su dövme tarzı yazılardan biri olur ki en kaçındığım şey budur.
Sosyal medyaya, arada sırada gözüme ilişen televizyon ekranlarına bakıyorum da halkımız da siyasetçimiz de ne kadar kaldıysa gazetecimiz de, önünde duran en açık olayı da olguyu da yorumlamaktan aciz sözde yorumcular da gerçeklerden giderek kopmaktalar. Hatta toplum olarak tarihimizde görülmemiş ölçüde gerçeklikten kopuş yaşıyoruz, en azından Cumhuriyet dönemi için kesinlik taşımakta bu söylediğim. Büyük beklentilerle girilen seçimden sonra bu kopuş müthiş bir ivme kazandı ve toplumsal varlığımızı tehdit eder bir hâl almaya başladı. Elbette birey olarak da her birimizi zora sokmakta gerçeklikten kopuş, farklı bir sonuç beklenemez.
Yalnız muhalefet değil iktidar cenahı da bu kopuştan payını almakta, toplum bir bütündür, bir taraf düşerken diğeri yükselemez, en sonunda denge oluşur ve ya topyekün batarsınız ya çıkarsınız, tarihte tek bir farklı örnek bulamazsınız. Amiyane tabirle arada malı götürenlerin olması, büyük kitlelerin kaderinde kayda değer değişim oluşturmaz.
Nasıl kırılır bu aciziyet döngüsü, her birimizin beynini, kalbini kemiren ancak bir türlü birinin çıkıp da “işte budur yanıtı” diyemediği o cevapsız kalan soru bu değil mi?
En zoru aynada kendine bakmak.
Önümüzdeki günlerde etraflıca yazacağım, gene de şu kadarını önden diyeyim artık müsaadenizle;
Seçmen kimliğine indirgendi yurttaşlığımız çok uzun zamandır ve ne acıdır ki yurttaş da bu kimliğe öyle bir yapıştı ki bırakmıyor.
Ne büyük tuzak!
Seçmen olma hâli sadece bir boyut, yurttaşlık onun çok ötesinde hak hukuk ama aynı zamanda da sorumluluk içeren bir olgu.
Önce bunun farkına varalım. Seçimden seçime oy vermekle ve bir kısım vatandaşın sandık başlarında nöbet tutmasıyla ey ki pi’den kurtulamazsınız diye en az 10 senedir yazdım çizdim, hatta haykırdım ve ne kadar haklı olduğum meydanda, öyle değil mi?
Yurttaş olarak yan gel yat, hiçbir toplumsal muhalefet belirtisi gösterme, gözünün önünde, kendi çalıştığın kurumda cereyan edene dahi müdahil olma, sabah akşam Tv izle, iyiyi kötüyü ayırt edeme, seçimde o aday bu aday diye sallan yuvarlan, kerhen oy ver büyük bir lütufta bulunur gibi sonra da ağla, maalesef durum budur. 20 yıldır küçücük bir çocuğu olmasına karşın her türlü mücadeleyi gözünü kırpmadan göze almış bir kadın olarak (istesem hiç derdim olmayabilirdi, yalnızca suyun kenarından dolaşan edebi metinler kaleme alarak filan çok daha keyifli bir hayat sürebilirdim biricik oğlumla, ailemle, tamamen yurttaş bilinci benimki) son derece rahat ve çekincesiz yazıyorum bu satırları ve bu sözlerimden rahatsız olanlar ve de rahatı kaçanlar çok olsun da biraz kıpırdasınlar diyorum açık ve net.