2019 yapımı Knives out; Bıçaklar Çekildi’yi izleyeniniz vardır mutlaka. Bond eskisi Daniel Craig, külyutmaz dedektif Benoit Blanc’ı canlandırarak 85’lik ünlü bir yazarın ölümündeki esrarı aydınlatmıştı ve bu esnada kendisine Micheal Shannon’dan Jamie Lee Curtis’e inanılmaz bir kadro eşlik etmişti.
23 Aralık gecesi ise Netflix’de devam filmi niteliğinde 2022 yapımı Bıçaklar Çekildi; Gizemli Bir Serüven yayına girdi.
Yönetmen gene Rian Johnson ve gene ilk film gibi kadro yıldızlar geçidi olarak şekillenmiş. Ancak bu defaki Netflix yapımı olduğu için farklı bir gözle baktım. Malum Netflix’te “bastırırım parayı oynatırım eskimiş ve paraya ihtiyacı olan Hollywood’çuları” anlayışını sıklıkla görmekteyiz zaten. Mizah ve hicivle ile harmanlanmış eğlenceli polisiye tarzı diyeceğimiz bu yapımın daha ilk dakikalarını izlerken derhal aklıma SpaceX CEO’su 147 milyar dolarlık Elon Musk geldi. Nasıl gelmesin, ilerleyen sahnelerde Edward Norton’un canlandırdığını göreceğimiz feci antipatik teknoloji milyarderi Miles Bron; uzay takıntısı, ürettiği tuhaf arabası, köpek beynine chip takma projesi ve sonsuz hırsı ile Elon profiline cuk oturmuyor mu? Seçilen isim dahi çağrışıma açık değil mi? Elon Musk’a karşılık Miles Bron.
Elon’cuk (sembolik anlamda) bu filmde, tüm bunların üzerine kendi bulduğunu iddia ettiği ve gezegenin kaderini değiştirecek hidrojen türevi bir yakıtı testlere tabi tutmadan piyasaya vermeye kalkışınca, “hop ne oluyorsun birader” diyen bir kadın kahraman çıkıyor ortaya ve dananın kuyruğu da burada kopuyor.
Neyse efendim birtakım çevrelere dâhi olduğunu biraz da parasıyla kabul ettirmiş antipatik milyarderimizin yakın çevresi de kendisi gibi sevimsiz, sosyal ve psikolojik bakımlardan sorunlu kişilerden oluşmaktadır ve bu tiplemeler maddi manevi anlamda milyardere bağımlıdır.
Elbet her bağımlılık ilişkisinde olduğu üzere aralarında katil/kurban ilişkisi kurulması muhtemeldir. Miles Bron efendinin niyeyse, bir haftasonu bunları bir Yunan adasına toplayası gelir. Külyutmaz dedektifimiz Craig’in canlandırdığı Blanc da bir şekilde adadaki toplulukta yerini alır ve olaylar gelişir.
Filmde biraz 19’uncu yüzyıl sonu cinayet romanı kurgusu, çokça Agatha Cristie havası, 1960’larin jet sosyete algısı ve son olarak da 21’inci yüzyıl teknoloji patlaması var ki bu anlamda ortaya karışık bir üslup benimsenmiş diyebiliriz. Esasen Netflix, yönetmeni “Aman abi gözünü seveyim, herkese hitap edelim” diye darlamış gibi geldi bana. Eh algoritma da işin içine girince kafalar karman çorman, tabii ortaya çıkan işler de öyle.
Bana göre filmin en çarpıcı mesajı, dedektif Blanc’in ağzından, Miles Bron için, “Dâhi filan değil tam bir gerizekalı” manasında bir cümlenin sarf edildiği yerde verildi. Twitter’ı da aldıktan sonra kalkıştığı işlerle kitlelerin sinirini oynatan Elon’cuk artik ne kadar üzerine alınırsa..
Filmdeki Mona Lisa tablosu üzerinden gerçeklenen metaforu ise hem eğlenceli hem de çok başarılı buldum. “Spoiler” vermemek için fazla ayrıntıya girmiyorum. Ancak “Dâhi” denilince benim aklıma gelen ilk isim olan Da Vinci’nin 1500’lü yıllardan bugüne uzanan etkisinin ne denli güçlü olduğunu bir kez daha idrak ediyoruz.
Senaryo polisiyeye göre zayıf, katili hemen buluyoruz. Görsel olarak ise bütçedeki 40 milyon doların hakkı verilmiş görünüyor. Ayrıca Kate Hudson, Edward Norton, Ethan Hawke ve hatta Hugh Grant aynı filmde, iki saat karşınızda resmî geçit yapıyor, bu da özellikle benim gibi bu aktörleri sevenlere ayrı bir seyir keyfi veriyor elbette.
Kısaca tam haftasonuluk film diyebilirim..