Bakardın, cevher yüklü koca koca gemiler geçerdi bebek uykunun en tatlı yerinde sorardın, “Gemiler ne taşır Anne?”
İstanbul’un en gizemli sarayının arka bahçesine komşu dik bir yokuşu uçarak çıkar gibiydi gelişin..
Rayihan gibi eşsiz ve benzersiz
Ertelenemez bir müjde oldu erkenci adımların…
Rahattın, biliyordun her şeyi, herkesten önce
Devleştin bir çocuk bedeninde, sağlamdı ellerin, akşam üstleri yaşama sevincini getirip bıraktın avuçlarımıza cömertçe..
Erdem’inle ayrıştın eşitlerinden kolayca..
Masal değildi ki, beraber uydurduk seninle tüm anlatıları, ben üfledim seni uyuturken kelimeleri ruhuna..
Miras aldığını dağıtırken bu acıklı dünyaya, sakınmadın ruhunu fırtınalardan..
Adın gibi emin oldu senden yoluna çıkan balıklar, yengeçler, sincaplar, yavru kediler ve yaralı kara köpek..
Sezgini baş tacı ederken yaşantında, yaşamı da taçlandırdın çağıldayan umudunla..
Arkana bakmayı sevmezsin daha şimdiden, bilirim,
Liriksin ve epiksin kendi yolunda tüm içtenliğinle..
Işıklı gözlerinde ummak varlığınla donanacak yarınları ne hoş…