Menu Logo
X kapat

Bir Vefa Öyküsü

Güncel 2023-04-07 11:40:08

CEYLAN ve ERDEM

Günün birinde senin hikayeni de yazacağım canım Ceylan’ım ama bugün kısaca tarihe not düşelim..

Ceylan, Gümüşsuyu’ndaki apartmanın bizden eski sakinlerindendi. Esas sahiplenen beyefendi aniden vefat edince, karısı evde bakmak istememiş. Apartmanın girişinde kendisine ait olan daireyi güya Ceylan’a tahsis edip, bakımını da kapıcıya (o zamanlar öyle denirdi) havale ederek, iki kızını alıp, alelacele Florya’ya taşınmıştı.

İstiklal caddesine yakın oturmanın kızların eğitim hayatını olumsuz etkileyeceği gibi uyduruk bir bahaneyi dillendirip duruyordu ancak esas kaçmak istediği sanki Ceylan’dı.

Gelir gelmez durumu garipsedim, hep bir ağızdan kedinin çok iyi bakıldığına, keyfinin yerinde olduğuna beni ikna etmeye çalıştılarsa da pek ikna olmadım.. Bu arada Ceylan’ın başkaları tarafından sahiplenilmesine de kesin olarak karşılardı, nereden baksanız tuhaf bir durum yani..

Tabii kader de boş durmuyor, ağlarını örüyordu. Apartmanın sosyolojisi hızla değişiyordu. Bizden birkaç ay evvel üst katımıza resmi tayinle İstanbul’a gelen Alman arkeolog bir aile taşınmış. Bizden birkaç ay sonra da alt katlara hippi tarzı, gayet süfli (bayağı, aşağı manasında) iki adet amerikan familya yerleşti ki evlerden ırak.

Zaten girişle beraber topu topu beş daireli bir apartmandı. Boğaz’a nazır her kata tek daire mantığıyla inşa edilmiş klasik eski İstanbul apartmanlarından biri. Önceden hep Yeşilçam ünlüleri oturmuş ve onlarla nam salmıştı. Hatta, Yeşilçam efsanelerinden sayılan ünlü yönetmene atıfta bulunan, “Bu bir Atıf Yılmaz Apartmanıdır” ironili ibare biz taşındığımızda hâlâ ön cephede durmaktaydı ki zaten biz de bir dönem Atif beyin oturduğu dairenin yeni sakinleriydik.

Ceylan’ı yüzde yüz korumaya almam pek mümkün görünmese de gözümün üzerinde olduğunu derhal hissettirdim. Ancak benden çekinmeleri sinsi planlarını daha da kuvvetlendirmiş belli ki..

Alaman kapıcıya rüşvet vererek, nedensizce nefret ettiği Ceylan’ı uzak bir mahalleye çuvalla attırmış. Diğerleri de biz görmedik, duymadık havasında.

Tabii ben bunları mimledim.. Florya’ya ya taşınan ise üzgün ama uzaktan bu kadar tabii.

Ancak işler bekledikleri gibi gitmedi, Ceylan bir yıl sonra geri döndü. Neyse ki tam o anda tesadüf balkondayım. Ceylan’ı görünce gözlerime ve o sırada olanlara inanamadım. Alaman elinde koca bir çalı süpürgeyle gene yavrumu uzaklaştıracaktı ki, duruma el koydum.

“Ya adam olursun, ya memleketine ittir olur gidersin, bu işi büyütürüm, seni burada yaşayamaz hale getiririm” diyerek noktayı koydum. Aynı minvalde duyuruları İngilizce olarak, apartmanın her katına astım. Ceylan’a yapılan bana yapılmış sayılır, sizi eğiteceğim diyerek sesimi iyice yükselttim..

Bu da benim batılı mültecilerle sınavım oldu, diyebiliriz yani, herkesin mültecisi kendine, sarayarkası mahalinde bunlar varsa ben ne yapabilirim, ahadaahshas.. O zamanlar Suriyeli vs yok tabii..

Amerikanlar sonraki yıllarda Türk vatandaşlığına geçtiler, alaman ise bir çeşit memur sayıldığından epey tırsakti.

O günden sonra kimse Ceylan’a ilişemedi. Baktım benden başka ilgilenen yok, nüfusuma da geçirdim. Ceylan, tam yirmi iki yaşına kadar sağlıklı ve apartmanın gerçek sahibi olarak gururla yaşadı. Özellikle Erdem’le arası çok iyiydi. Son aylarında kulağında bir tümör oluşunca, kliniğe aldırdım. Son altı ayını klinikte, mümkün olan en ağrısız sızısız şekilde geçirdi. Bana haberi geldiğinde onu kucakladım, yirmi iki sene yaşadığı apartmanın Boğaz’a nazır arka bahçesine gömdürdüm ve başına da bir gül ağacı diktirdim.

Aylar sonra iki genç kız Ceylan’ı ziyarete geldi. Gül ağacının başında epey vakit geçirdiler ve sonra da her şey için bana teşekkür edip gittiler.

Herhalde annelerinin yapamadığını ben yaptığım için olsa gerek..

Böyle bir vefa ve vefasızlık çemberi içinde yaşanan bir hayattı Ceylan’ınki de işte..

4nisansokakhayvanlarıgünü yazısıdır..

Nazire Kalkan Gürsel