6 Şubat sabahı, saat 4.25 gibi oğlum Erdem uyandırdı beni. Onun gecenin yarısı “Anne kalk Deprem oldu, 7,5 büyüklüğünde” diyen sesiyle uyandım.
Deprem’den ziyade, 7,5’u çekip aldı zihnim ışık hızıyla. 7.5 demek ölüm demekti, şehirlerin yerle bir olması demekti, çok büyük yıkım demekti, geri gelmeyen yaşamlar demekti, kaçarı yoktu.
Bunları saniyeler içinde düşünürken, uyku sersemi olmanın da etkisiyle önce İstanbul zannettim. Hep aklımızda Kuzey Anadolu Fay Hattı olduğundan. Erdem’in uyanmış, kalkmış ve beni de sakince uyandırmasına şükrederken bir yandan da “Nasıl olur da ben 7,5’luk sarsıntıyı
hissetmedim” diyorum içimden ki 2,5’u bile hisseden bir bünyem var. 7,5’a hapsolan beynim, derhal kendimizi dışarı atmamız gerektiğini söylüyordu. Dedim ya bunlar saniyeler değil saliseler içinde.. O sırada Erdem “Merkez üssü Maraş” dedi.
Ağzından çıkan sözlerle eşzamanlı olarak zihnim depremin haritasını çizdi. Adıyaman, Antep, Elazığ, Diyarbakır da gitti, dedim ve bir anda gözyaşlarım boşandı.
Benimle beraber Erdem’in de gözleri dolu doluydu. Hatay’a uzandığını ise aklıma getirmedim çünkü Doğu Anadolu fayının bir kolunun oradan da geçtiğini o an için algılayamadım ve Hatay her bakımdan uzaktı bana göre.
Meğer yavrum acıkmış ve mutfaktan bir şeyler atıştırmak için kalkmış, bu yeni nesil telefonu kapatmadan yattığı için (iyi ki de öyle) sosyal medyaya düşen depremi görmüş. Bunun çok sıradışı bir afet olduğunu kavrayıp, koşup beni de uyandırmış.
Salona geçip, tv’yi açtığımızda Hatay’ı da öğrendik maalesef ve depremin büyüklüğü yarım saat içinde 7,8’e revize edildi.
Saatlerce kâhır içinde ve belki bir yerden iyi bir haber gelir umuduyla Tv başında oturduk ki ikimiz de asla ve kat’â Tv izlemeyen insanlarız. İzlenimlerim, ilk bir saat içinde ulusal kanalların ister yandaş ister muhalif, durumun ciddiyetini kavrayamadığı ve birkaç saat içinde yayınların dilinin standart haber dilinden felakete evrildiği yönünde.
Birkaç saat sonra Kadri uyandığında hiçbir şeyden haberi yoktu, bizi perperişan tv başında görünce “Ne oldu?” dedi haliyle.
“Türkiye’nin yarısı yıkıldı” dedim
O da ani bir refleksle ” Olmaz öyle şey” dedi. Henüz tv’lerde yıkımın boyutu yoktu ama 7,8’in gerisini haberleştirebilecek deprem tecrübem vardı gazeteci olarak.
Erdem’in hassasiyeti sayesinde deprem bölgesinde olmayıp da, depremi bakanlardan vs önce öğrenen kişilerden biri olmuştum. O gün sömestir tatilinin son günü olmasına rağmen bir günlük kar tatilinin keyfini süreceklerdi hesapta. Tatil uzadıkça uzadı ama keyifle değil acıyla. ERDEM’imim doğum günü de bu yaslı haftalara denk geldi. Sadece bir pasta kestik aile ve yakın dostlar arasında. Bugün gecikmeli başlayan ikinci eğitim döneminde, başta depremzede çocuklarımız olmak üzere herkesin birbirini kucaklamasını istiyorum.
Doğum Günün bir kez daha Kutlu Olsun Erdem’im.