Menu Logo
X kapat

Edinburg Notları

Öykü Günlüğü 2023-12-07 20:20:54

Geçen haftaki İskoçya gezimizden bende kalanları Facebook hesabımda “Edinburg Notları” başlığı altında bir seri olarak paylaştım. En sona kalan yazıyı ise bir kez de buradan yayımlamak istedim.

Kendisi on yaşında dünyalar güzeli bir kız, adı Gavenia. Hele gözleri ömre bedel derler ya, Gavenia’nınkiler de insanın içine öyle işliyor. Fotoğraf yetersiz kalmakta bakışların gücünü anlatmakta. Groundhog Day (1993) filmini anımsayanlar vardır aranızda eminim, hani şu Bill Murray ve Andie MacDowell’ın baş rollerini paylaştığı, bizde “Bugün Aslında Dündü” adıyla oynayan, Tv kanallarında da sıkça boy gösteren bir film, Netflix’de de mevcut.

Kaderin cilvesi mi desem, algoritmanın oyunu mu bilemedim, son aylarda iki kez karşıma çıktı film, ikisinde de keyifle izledim. İzleyenler bilir, ünlü bir hava durumu sunucusu olan kahramanımız (Bill), yanında güzel programcısı (Andie) ile her sene Allah’ın unuttuğu bir kasabada, kara kışın ortasında gerçekleştirilen bir köstebek festivaline gider. Efsaneye göre, kasabanın bilge köstebeği kış uykusuna yattığı yuvasından kafasını çıkarıp gölgesini görürse kış altı hafta daha sürecektir, görmezse bahar gelecektir. Olayın haber değeri budur, kahramanımız ise aksi, isteksiz bir o kadar da kibir abidesidir. Angarya olarak gördüğü haberi yapıp, geride bırakacaktır bu nefretlik kasabayı ancak kar fırtınası izin vermez ve mecburen ekiple geceyi kasabada geçirir. Ertesi gün dananın kuyruğu kopar, kahramanımız nefret ettiği bir önceki günü yeniden yaşamaya başlar, tekrar eden günler haftalarca sürer, önce şaşkındır, çeşitli taktiklerle bu durumu aşmaya çalıştıkça iyice batar, sonunda ciddi çöküntüye uğrar, tüm bunlar günümüzde rastlanmayan yumuşak bir komedi üslubunun içine yedirilmiştir, o yüzden belki çok severiz bu filmi. Nihayetinde, davranış biçimini değiştirerek, içindeki iyiyi ortaya çıkararak karabasandan kurtulur ve aşkı da bulur.

Zamanda sıkışmışlık temasını işleyen yapımların anası saydığım bu filme Edinburg da dekor olabilirmiş pekala. “New York’ta saat üç iken, Londra’da saat kaçtır” sorusuna ‘her zaman on dokuzuncu yüzyıl’ geyiğini duymuşsunuzdur. Bir Londonsever olarak, haksız bulurum bu espriyi ancak Edinburg’da zaman kavramını yitirmeme ramak kaldı doğrusu. Orta Çağ’dan on dokuzuncu yüzyıla yavaş ve derinden yol alan kent, yirminci yüzyıla dahi epey mesafeli. Şatoları, kaleleri, karanlık yüzlü sivri binaları, bizleri sürekli ışık oyunlarıyla oyalayan muhteşem kuzey gökyüzü ile Harry Potter’a ilham kaynağı olmasına şaşmamalı.

Beş günlük misafirlikte kollarını bize sonuna kadar açan, soğuk günleri cömertce sunduğu sıcak çikolata, gecelerimizi her çeşit viskiyle ısıtan kent biz vardığımızda Noel’i de kucaklamıştı. Noel süslemeleri mimari yapıyla birleşince, şehir bir çocuğun rüyasındaki kocaman bir oyuncağa dönüşmüş.

Algımızla oynayan yalnızca mimari değil, kentin rekabetten uzak yaşantısı, İstanbul, Londra gibi rekabetin sert yaşandığı şehirlerden gelenler için saatlerin görece yavaş akmasına sebep oluyor. Groundhog kadar olmasa da Edinburg’da zamanı farklı deneyimledim, beş günü tek, uzunca bir gün gibi yaşadım. Farkı benimki kabus değil tekrarından şikayetçi olmadığım bir hâldi. Köstebeğin yerini ise pek çok defa karşımıza çıkan görkemli baykuşumuz aldı. Senaryo eksiksizdi
anlayacağınız.

Nazire Kalkan Gürsel