Menu Logo
X kapat

Orta Sınıfın Mutluluk Oyunu

Güncel 2021-11-24 10:03:07

Ekonomi gazeteciliği yaptığım yıllarda, bir TÜSİAD toplantısında dönemin gayet medyatik bir işadamı bana Mutluluğu şu şekilde tarif etmişti;
“Bak kızım, mutluluk nedir ben sana söyleyeyim. Mutluluk insanın hem maddi hem de manevi alanlarda sürekli ileri gitmesidir. İnsan başka türlü gerçek anlamıyla asla mutlu olamaz.”
Maddi anlamda ileri gitmekten kasıt belli. Hele de söyleyenin TÜSİAD kimliği ortada iken.
Manevi anlamda ileri gitmek de gene çoğalmayı daha doğrusu “çoğaltmayı” referans alıyordu.
İlkinde Para’yı çoğaltırken, ikincisinde de etrafındaki sevgi ve ilgi çemberini genişletmekten geçmekteydi insan denilen varlığın Esenlik yolu.
Evlenip çoluk çocuğa karışmak, sürekli yeni dostlar edinmek ve tabii eldekini iyi değerlendirmek, hem paradan hem evlilikten hem de dostlardan en yüksek verimi almak şarttı.
Sürekli bir çabalama, çırpınma ve “yırtma” haline Mutluluk adını takması henüz 20’lerindeki bendenizin yüzüne alaycı bir tebessüm yerleştirmişti anında.
Yemek boyunca bu ifade yüzümden silinmemiş olacak ki, medyatik işadamımız biraz da alınarak, bu sözlerin kıymetini ilerki yaşlarımda daha iyi anlayacağımı söylemişti.
Bu arada bir de Dolar tahmini yapmıştı, laf aramızda gibilerinden. Malumunuz Türkiye’nin krizleri bitmez.
Bugün ben hala O’nun o günkü yaşından uzağım. Gene de çok Zaman geçti, rahmetli annemin kullanmayı pek sevdiği tabirle köprülerin altından çok sular aktı ama ben henüz aynı noktaya gelmiş sayılmam, hatta epey uzağındayım.
Sadece o günkü kadar alaycı değilim. Anlamaya çalışıyorum…
Mutluluk da Aşk kadar insanların ilgisini çeken, peşinden koşturan bir kavram.
Hep öyle olmuş, belki insan var oldukça da öyle olacak..
Gel gör ki, ikisi de peşinden koştukça uzaklaşıyor insanoğlundan/kızından.
Ancak yaşadığımız çağda bir şey var ki, bu devri önceki devirlerden keskin biçimde ayırmakta.
Artık her şey gibi Mutluluğa da İdeolojik yaklaşılıyor.
Her çağın egemen ideolojisi farklıdır. Örneğin Ortaçağ Avrupası’nın egemen ideolojisi Hristiyanlıktı.
Çok uzun zamandır ise gene yaşlı kıtadan çıkmış olan Kapitalizm ve Demokrasi kavramları yönlendiriyor İdeolojik iklimi.
Kapitalizmin bugün evrildiği halini, burada uzun uzun analiz edip, yeni isimler bulmaya gerek yok. Yaptığı iş ne olursa olsun, ister doktor ister beyaz yakalı ya da atölyede işçi her birey zaten bizatihi yaşıyor bu hali..
Bu yeni düzende her çalışanın önünde hedefler var ve ay sonu, yıl sonu itibarıyla bu hedefleri tutturamayanların sistemden elenme ihtimali hayli yüksek.
Ancak bana sorarsanız, Kapitalizmin asıl başarısı ne büyük sermaye sahiplerine kazandırdığı trilyon dolarlar ne de sözümona inovasyon (yenilikçi buluş) kabiliyeti.
Kitlelerin /her İnsanın değil elbette/ dünyayı ve hatta hayatı algılama biçimini değiştirdi Kapitalizm ve bundan geri dönüş pek mümkün görünmüyor en azından yakın gelecekte..
O da şu; “Hedef Odaklı” olmak ve yaşamak, göklere çıkarılan bir şey, adeta bir “Erdem” olarak ele alınmaya başlayınca türümüz için de tehlike çanları çalmaya başladı.
Kapitalizmin nimetlerinden ziyade külfetleriyle muhatap olan Memleketimizde ise ilk başlarda beni hayretlere düşüren daha da garip bir gelişme yaşandı;
Mutluluk, Hedef haline getirildi.
Pek de hafife alınmayacak bir büyüklüğe erişmiş olan Orta Sınıfımız için, Mutluluk artık mutlaka ulaşılması gereken bir Hedef olmuştur.
Hatta başarılı bir hayatın en mühim unsuru Mutluluk. Öyle ki Mutlu olamayan insan ölsün daha iyi..
Bakınız, sosyal medyada Mutluluk taklidi yapan paylaşımlardan söz etmiyorum. Benim dikkat çekmek istediğim çok daha derin ve çok daha Acıklı bir mevzu.
Karıştırmayalım lütfen..
Orta sınıf için bu gerçekten bir takıntı. Mutluluktan ne anlıyorsunuz, diye sorsanız kırık dökük birkaç cümleden öteye geçemez belki ama gene de ille de Mutlu olacak.
Boğaziçili bir arkadaşım, kavgalı olduğu komşusunu kötülemek için, “Kadın mutsuz, o yüzden bu kadar kötü” demişti.
Mutsuzluk o derece lanetlenen bir kavramdı ki, kötülüğün de kapısını aralıyordu yani artık bu sınıfın gözünde.
Hadi bunu diyen, çokuluslu bir şirkette çalışan orta kademe bir yönetici idi ve algısı bu kadardı diyelim. Ama öyle değil.
Epey üretken ve entelektüel çevrelerde adı olan bir yazar da bizim kuşağı tarif ederken, “Oysa tek istediğimiz Mutlu olmaktı değil mi Nazire’ciğim” diyerek bana onaylatmaya çalışmıştı, asla onaylamayacağım bu cümleyi.
Mutlu olma arzusu bir hastalığa dönüşmüş ve virüs misali yayılmış durumda.
Hastalık halini almasının en temel sebebi de mutlu olmanın zıddının Mutsuzluk sayılması yanılgısı.
Hiç alakası yok oysa ki..
Hayatında bir değişiklik mi oldu, küçük ya da büyük bunun mutlaka çok büyük bir mutluluğa sebep olması gerekiyor.
Eğer olmuyorsa da bu büyük bir Utanç gibi saklanıyor.
En ufak günlük aksilikler dahi başkalarından Aile Sırrı imiş gibi gizleniyor.
Misal, çocuk servisle okula giderken her gün trafikte 2.5 saat geçiriyor ama aile bunu etrafa “yarım saatte evde bizimki” diye anlatıyor.
Bakınız, bu tavır artık resmen Delilik derecesine varmış durumda.
Ekonominin hali malum. Ancak Mutluluk Oyunu’na Maşallah KOBİ’lerimiz de dahil olmuş durumda. Şaşmıyorum çünkü KOBİ’ler zaten bizdeki Orta Sınıfın bel kemiğidir.
Paralel tavırlar sergilemesi de eşyanın tabiatı gereğidir.
Son 20 yılda ekonomi kaç kez tökezledi ise KOBİ’gillerden hep şunu işittim; “Bizim işleri hiç etkilemedi, hatta daha bile açıldı işlerimiz”.
Oysa ki ekonomi gazeteciliği dönemlerimde işin bu kısmı çok farklıydı. En başta bunlar feryat figan eder, “Deniz bitti” diye ortalığı ayağa kaldırırlardı.
Tabii bu dediğim dün yaşadığımız Kara Salı’dan sonra büyük olasılık değişecek ve en azından KOBİ’lerimiz Mutluluk Oyunu’na ara vermek zorunda kalacaklar.
Tabii oyunu tamamen terk etmeleri de oldukça ihtimal dahilinde maalesef.
Bu mevzuda sırası geldikçe aklıma düşenleri yazmaya devam edeceğim çünkü bizi, bizim bugünkü halimizi anlamak ve anlamlandırmakta önemli olduğu fikrindeyim.
Genç muhabirlik günlerimdeki anıya dönersek, medyatik işadamı vakitsiz sayılacak şekilde bu dünyadan göçtü.
Şirket artık ilk 500’de değil. Değişen devre ayak uyduramadı. Mirasçıları arada bir magazin eklerinde boy gösterseler de asla babaları gibi ekonomi sayfalarının baş konuklarından olamadılar.
Bu arada rahmetlinin Dolar tahmini de tutmamıştı..

Nazire Kalkan Gürsel