Menu Logo
X kapat

Siborg'zadelerle Kimliksizleşen Edebiyat

Güncel 2022-02-03 10:28:08

70’lerin sonunda doğan bir erkek romancı/öykücü tayfası, neredeyse birbirinden ayırt edilemeyecek derecede aynı şeyleri üretiyor. Üstelik hepsi kötü.

Edebiyatımız giderek kimliksizleşiyor, bilmem farkında mısınız?
Kimliksizlik yazın evrenini kısır bir ideoloji gibi esir alırken, değdiği her şeyin büyüsünü hızla soyarak, bir nevi “anti sihirli değnek” etkisi yaratıyor.
Edebiyat en başta sihirdir oysa ki. Sihri, kaba saba söylemlerle hunharca çarçur edenden ne hayır gelir ki?
Gelmiyor da zaten..
Nedir kimliksizlikten kastım?
Yazılan, basılan, övülen, sevilen, yerilen, inkar edilen, edebi olduğu iddia edilen her üretim (eser diyemiyorum maalesef) dikkat çekici bir şekilde birbirine benzemekte.
Bir dönem etkisinin oldukça dışında kalıyor bu benzerlik ve rahatsızlık veriyor.
1976 civarı doğumlu bir erkek edebiyatçı tayfası var misal.
Ben bunlara Siborg’zadeler diyeceğim izninizle.. Basitçe robot demek haksızlık olacağı için..
Nasıl ki, Siborg’lar (sibernetik organizmanın kısaltılmışı), insanla robot arası bir varlıksa, bunlar da bana öyle geliyor maalesef. Sanki bir yerlerine bir “chip” takılmış da, o sayede bir çeşit yapay zeka marifetiyle birtakım işler üretiyorlar gibi.
Tabii ki azıcık abarttığımın farkındayım. Maksat derdini anlatmaksa, biraz aşırıya kaçmak günah sayılmaz.
Bunların isimleri, cisimleri, yüzleri ama en çok da yazdıkları  neden ve nasıl bu kadar aynı?
Ben ve benim gibi farkında olanların (elbette tek değilim) derdi bu.
Neden hepsi kendi diline, özüne bu kadar yabancılaşmış?
Neden her biri aynı Türkçe yanlışlarını ısrarla tekrar edip duruyor?
Kelime hazineleri nasıl oluyor da bu kadar kıt?
Neden hepsi aynı tarz şiddetten güya besleniyor?
Çarpıcı bir metin kaleme alacağım derken nasıl olup da bu kadar kolay marjinallik tuzaklarına düşmekteler?
Bunlar aynı kişinin yayınevleri tarafından  üretilen türevleri mi?
Ben isimlerini de yüzlerini de, gene o pek benzeyen özgeçmişlerini de ve bastırdıkları kitapları da ayırt edemiyorum.
Yani şu X romanı a kişisi yazmış, y öykü kitabını b kişisi yazmış ya da tam tersi.
Fark etmiyor.
İkisine de inanırım.
Sanki kopyala yapıştırın edebiyat versiyonu.
Yazarken bile bir tuhaf oldum, korku filmi gibi.
Bayağı da çoklar.
Kızılay mı dağıtıyor bunları nedir?
Son söz olarak diyeceğim şudur; Cinsiyete göre ayırmak pek bana göre değil. Hele ki kadın yazar, erkek yazar ayrımlarını hiç benimsemedim hayatım boyunca. O çok kullanıldığı dönemlerde dahi ısrarla kaçındım. Ancak son yıllarda o denli dikkat çekici bir durum oluştu ki, artık bu tuhaflığı görmezden gelmek edebiyata ihanet olurdu. +

Nazire Kalkan Gürsel