“Sizin Guru, yapıyor mu Vudu?” diye bir laf türemişti 90’ların sonlarında. O dönem tüm dünyayı saran ve Türkiye’nin de fazlasıyla payını aldığı bir Guru modası vardı. İş dünyasından bahsediyorum elbette.. Aslında giriş cümlesi de bu akımla dalgasını geçen bir piyasa kitabının adıdır. Bu laf, kitaptan bağımsız olarak dillere de pelesenk olmuştu.
Beyaz yakalı camianın creme de la creme (kremanın kreması, vakti zamanında Tansu Çiller’in medyamıza kazandırdığı tabir) kesiminin mesaisinin epey bir bölümü bu Guru’ları dinlemekle geçerdi.
Maksat, iş aleminin tüm sırlarını çözdüklerine her nasılsa dünya alemi inandırmış bulunan, bu kerameti kendinden menkul zatlardan ilham alıp, alt kademeler üzerinde hedef odaklı baskı uygulamaktı elbette ki.
Kendi adıma yaklaşık üç beş yıllık süreçte, yurtiçinde ve yurtdışında kaç adet Guru ile muhatap olduğumu inanın sayamadım bile..
Muhatap olmak dememin sebebi biz gazeteci olduğumuz için sadece davetli olduğumuz konferanslarda bu zatı muhteremleri dinlemekle kalmaz, sonrasında mutlaka aynı yemek masasına oturur ve birtakım söyleşiler de yapardık. Türkiye’nin dışa açılmada hiçbir fırsatı kaçırmadığı hevesli yıllar.. Elbette güzel olduğu kadar böyle saçma tarafları da çoktu.
Bendeniz bir süre sonra bunların aynı lafları geveleyip, yüz biner dolarları cebe atmasından afakanlar basınca, gelen teklifleri daha deneyimsiz arkadaşlara devretmiştim.
Bir süre sonra da tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gözden düştüler. Adları anılmadığı gibi bugün Google’da Guru diye aratınca, karşınıza teki bile çıkmıyor.
Anlayacağınız tarihten dahi silinmişler..
Ancak genç meslektaşlardan biri, “Ben çocuğumu Guru olarak yetiştirmek istiyorum. Havadan para kazansın, keyfine baksın” demişti.
“O zamana dek Guru Muru kalmaz, ama yerine ne çıkar bilemem. Sen onları gözle” diye tavsiye vermiştim ben de.
Köprülerin altından çok sular geçti ve sosyal medya oyunun kurallarını değiştirdi. Artık kimsenin bir salona doluşup, herhangi birini dinlemeye ne arzusu ne de zamanı var.
Geçti o işler..
Artık kanlı canlı influencer’larımız var..
Her derde deva..
Zaten maksat satış değil mi?
Her anlamda satış..
Fikir, mikir hatta zikir bile insta’da müşterisini buluyor artık..
Satış için kimsenin beklemeye hali yok. Anında sattın, sattın. Yoksa fikrin de zikrin de, malın da elinde kalır.
Bir zamanların Amiral Gemisi (ne demekse, bu tabiri de hiç sevmezdim) Hürriyet’in şu düşkün halinde vermeye devam ettiği Altın Kelebek Ödülleri bu defa çok büyük yaygara kopardı malumunuz..
İbrahim Tatlıses skandalının dışında acaba kimler ödül almış diye merak ettim ben de. Açıkcası pek tanımadığım isimler çoğu. Dizi tayfası çokça var. Ancak bir de yeni kategori eklenmiş; Yılın Influencer’ı..
Son derece doğal bir gelişme tabii. Sanırım bir zamandır veriliyor bu türden ödüller.
Onu da Kadın/Erkek diye ikiye ayırmışlar.
Kadın kategorisinin birincisi Rachel Araz Kiresepi’nin insta’sına koşarak, girip baktım bir merak.
Rachel hanımın 857 bin takipçisi var, ancak bana gene de az geldi. Çünkü bir sürü köylü kadının son derece sıradan yer sofrası temalı hesaplarının bile milyon adet takipçisi olduğunu görüyoruz.
Kadının tek yaptığı başında yazması, domates, salatalık, patates ve yanına hamur kızartmak. Bir de her gün aynı şey..
Şaka gibi..
Bu paylaşımlar “İçerik” olarak geçiyor post modern dünyada.
Bunların her birinin milyon adet takipçisi varsa, Türkiye nüfusunun da Çin kadar filan olması lazım. Bir yerlerde bizim bilmediğimiz gizli saklı bir demografik (nüfus yapısına dayalı) gücümüz var demek ki.
Rachel hanımınki ise tabii modern, kentli insta’sı. Şöyle bir inceledim binlerce benzeri arasında farklı kılan nedir diye..
Çekimler epey profesyonel, belli ki iyi bir ekiple çalışıyor. Hatta zevkine güvendiğim pek çok arkadaşımın kendisinin takipçisi olduğunu da gördüm. Demek ki kaliteli bir kitle de yakalamış.
Ancak baktığınızda, içerik olarak bu tip trendy hesapların tıpkısının aynısı. Aynı kıyafetler, benzer kombinler bir kere de Rachel hanım tarafından giyilmiş, özene bezene çekimler yapılmış ve satışa sunulmuş.
Öyle ki bu türden hesaplarda yapılan espriler, kombinlerin altına yazılan şakalı sözler bile aynı. Alta gelen yorumlar da öyle. Yani tam bir dostlar alışverişte görsün durumu..
Aslında olay nedir, biliyor musunuz?
Bu hesapların hiçbirinin gerçek anlamda Özgün olmasının imkanı yok. Burada konumuz artık Rachel hanımdan çıkıyor ve genele yayılıyor.
Trendy hesapların her biri aslında belli bir endüstrinin gayriresmi yüzü. Eskiden her uluslararası markanın resmî yüzü olurdu ve bunlar ilan edilirdi . Misal, “İsabella Rossini Lancome’un yüzü oldu” gibi. Şimdi de bir miktar yapılıyorsa da eski etkisi kalmadı.
Artık gayriresmi mecralardan yapılıyor bu işler.
En yüksek takipçili ve etkin kitleye sahip olanların ise, arkasında büyük bir online satış ekibi oluyor. Daha doğrusu dev bir e – ticaret platformu. Genelde sadece bu online şirketin sattığı ürünler kombinleniyor. Haliyle bir süre sonra tüm gönderimler birbirine benziyor. Tüketicinin kolaylıkla ulaşabileceği fiyatlarda, kaliteden ziyade görselliği ön planda tutan daha çok 40 yaş altına hitap eden, “kullan at”
tarzı kombinler.
Giy at, demek daha doğru olacak.
Bu siteleri kullanmaya pek meraklı birinden şunu duymuşluğum var; “Her kıyafetimin altına farklı bir ayakkabı sipariş ediyorum ve sadece bir kez giyiyorum.”
Bu noktada, “iklim değişikliği” is loading, ama kimin umurunda..
Sosyal medyada bir kez paylaşılan kombin bir daha “giyilemez” sıfatı kazanıyor ve derhal yeni kombin arayışına giriliyor. O zaman da gelsin, ucuz ve kalitesiz ürünlerin saltanatı..
Online alışveriş siteleri, sosyal medya ve tüketici ve tedarikçi zinciri, her biri birbirini tetikleyen süreçleri hem oluşturuyor hem de büyütüyor.
Ne pahasına?
Ekonominin çarkları dönsün de, kafası var oldukça ne çevreden umut var ne de gelecekten. İçerik sözcüğünün aldığı acıklı anlam ise, medeniyet basamaklarından yuvarlanarak düştüğümüzün resmidir.
Bugüne dek edindiğim hayat tecrübem, yazarak çizerek belli bir farkındalık yaratsanız bile, yaşanan yaşanır, geride tortusu kalır.
Gene de yaşadığını bilerek yaşamak da bir aşamadır, diyelim de kendimizi teselli edelim.