Mevzu Sığınmacılar mı yoksa genel anlamda Türkiye’ye yerleşen yabancılar mı?
Görünen o ki kafalar karışık.
2050’lerde Türkiye nüfusunun yüzde on beşini, ülkeye dışardan gelenlerin oluşturması türünden varsayımlara hazır mıyız?
Son açıklanan kamuoyu yoklamalarına göre, Türkiye’deki seçmenin yüzde 90’ı sığınmacılarının ülkelerine geri dönmelerini istiyor. Muazzam bir oran bu ve yakın Türkiye tarihinde seçmenin bu denli fikir ve gönül birliği ettiği başka bir mevzu olduğunu sanmam.
Peki bu hedef gerçekçi mi ve bir iktidar değişikliği ile sağlanabilir mi?
En önce şu soruları sormakla başlayabiliriz kanımca;
Acaba gitmesi istenenler tam olarak kimler ya da hangi kesim?
Hepsine birden mi “Yallah memleketine” denilmekte?
Aralarında fark var mı halkın nezdinde?
Var olan farklar ayırt edilebilmekte mi?
Bakınız bunlar çok mühim sorular..
Sığınmacılar deyip, geçilecek bir vaziyet yok.
Bir kere yabancıların önemli kısmı sığınmacı filan değil.
Sığınmacılar apayrı bir mevzu iken yurttaşların her gördükleri koyu tenli kişiyi sığınmacı zannetmesi gerçek bir cehalet. Geçen hafta bizzat tanık olduğum küçük bir iş bağlama seansı dahi bu işin toplumun derinliklerine nüfuz ettiğini gösteriyor ki daha da eder.
Günlük yürüyüşlerimin sonunda yolumun üzerinde gözüme kestirdiğim bir kafede soluklanırım. Adetim olduğu üzere, oturdum ve içeceğimi söyledim. Sağımda, solumda masalar o kadar yakın ki her sohbetin içindeyim. Keyfim yerinde, besleniyorum ortamdan. Karşı masada 40’larında iki erkek de kahvelerini ısmarladı. Biri Türk diğeri Afrikalı ve aralarında Fransızca konuşuyorlar.
Afrikalı olanın giyim kuşamından, hal ve tavırlarından paralı olduğu belli. İlgimi çektiler, Gözlem kuvvetlerimi direkt masaya yönlendirdim. Biraz sonra bu ikiliye göre daha az özenli giyinmiş iki erkek daha geldi. Bunlar Fransızca bilmiyor, masadaki bilen kişi tercüme ediyor.
Konu derhal emlak satışına geldi ki niyet buymuş, kaşla göz arasında daha proje aşamasında olan (DAP Yapı) bir yerden iki daireyi adama sattılar.
Tabii ki milyon dolarlarla. Adam memnun bunlar memnun. İki ay sonra dairelerin resmi satışının başlayacağını ve fiyatların yüzde 20 artacağını konuştular kendi aralarında. Benim anladığım Afrikalı bey, bayağı buraya yerleşmeye niyetli ve gelecek yatırımlarını düzenlemekle meşgul.
Para onun, hayat onun. Daha onlar kalkmadan yandaki masada tek oturan adamın yanına da Slav aksanıyla İngilizce konuşan biri geldi. Abartılı bir selamlaşmadan sonra derhal iş konuşmaya başladılar.
Gene emlak piyasasını iyi bilenlerin aktardığına göre, son iki üç yıldır İstanbul’un kalbur üstü semtlerinde daire/villa fiyatlarının füze misali artmasının en güçlü dinamiği Azeri alıcı faktörü. Parasının hesabını bilmeyen, Rusya’nın oligarklarının küçük çaplı ve yaygın çeşidi olan aşırı zengin Azeri bir kitle var ve bunlar pazarlık dahi yapmadan İstanbul’dan deli gibi ev alıyorlar. Sadece ev almakla da kalmıyorlar elbet, kendi iş yerlerini de açıyorlar.
Diyeceğim, şu anda Türkiye’ye para bu şekilde akıyor. İşler bu yabancılardan gelen paralarla dönüyor. Piyasa bu tatlı ve zahmetsiz paranın bağımlısı olmuş. Morfin misali aldıkça daha fazlasını istiyor.
Türkiye’deki yabancı yerleşimci oranın otuz yıl içinde nüfusun yüzde on beşine karşılık geleceğini öngören bir yazı okudum geçenlerde. Abartı mı, henüz bilmiyoruz.
Bu manzaraya bakın ve Türkiye’den kimi nasıl göndereceğinizi düşünün.
CHP de gelse, bilmem kim de gelse, bu saatten sonra çok zor.