Askerin inlemeleri kaç saat sürdü artık unuttum ama sonlara doğru annesinin varlığından umudu kesmiş, terk edilmiş bir bebeğin ölümü karşılayan cılız ağlamalarına dönüşmüştü. Belli ki gücünü giderek yitiriyordu.
En eski düşmanımızla aramızda elli metre var ya da yoktu. Bir bölük genç adam hiçkimsenin toprağında sıkışmış kalmıştık. Komutanın dediğine göre, altımızdaki donmuş toprak ne bizim ne de onların yurdu sayılırdı, pek umrumda değildi, mayınlı bir orman arazisi kime vatan olabilirdi ki?
Emirlere göre geri çekilmemiz gerekiyordu, gece boyu aç kurtların suretine bürünerek elimize yüzümüze saldıran tipiden ona bile gücümüz kalmamıştı. Islanıp kurumaktan canı çıkmış botlar, ayaklarımı mengene gibi sıkıyordu. Yaşadığımın kanıtı, yaşamdan bezmişliğim diye düşündüm.
Askerin inlemeleri giderek daha fazla sinirimizi bozuyordu. Komutan, “Ateş etmeyin” dedi. Arkadaşları yakındadır, kurtarmaya gelirler, onlara da ateş etmeyin, alıp gitsinler.”
Biz bir bölük asker, düşmanın gelip, askeri kurtarmasını bekliyoruz çaresizce. O zaman belki acımız bir miktar azalacak ya da kendimizi daha kolay avutacağız. Ancak beklenen düşman gelmiyor bir türlü, onlar da tipiye yenik düşmüş belli, gözümüz komutanda, tam olarak neyi beklediğimizi bilmeden bekliyoruz. Ölümün hepimize aynı mesafede olduğunu bilerek bekliyoruz gene de.
Saatler sonra, bölük komutanının yüzünde kararlı bir ifade belirtisi gördüğünü hatırlıyorum. O ifadeyi ömrüm boyunca unutmadım. Çömeldiği ağaç kovuğundan nasıl çabucak kalktı, kendini nasıl bir anda ileri attı biz fark etmedik. Gözümüzü diktik, beklemekten izlemeye geçtik.
Aramızdaki elli metrenin yarısını tamamlamıştı aslında. Askere doğru attığı adımlar büyüdükçe komutanın boyu posu da büyüyordu gözümüzde.
Bunun dönüşü daha kolay olur mu ki diye geçirdim aklımdan, soru işaretini koyamadan yerine infilak etti cümle. Harflerim gözümün önünde koptu, parçalandı, kana bulandı. Yerinde duran tek şey komutanın yere düşen yüzündeki kararlı ifade.
“Savaşlar neden kötüdür bilir misin evlat, herkes öldüğü için değil, her iyiliği öldürdüğü için.”
Böyle demişti sanki bir gün ya da ben yıllar sonra uydurdum.
Nazire K. Gürsel/ 9 Şubat 2024